25 Aralık 2011 Pazar

uykusuzdum ve garson korhan abay'a benziyordu...

garson korhan abay'a benziyodu, karşımdaki kadın da teyzemin 15 sene sonraki haline. trendeydim. bira yerine kahve içiyordum. hastalığım henüz geçmemişti. ilaçlarımı yanıma almış eskişehir'e doğru yola çıkmıştım. yazılarımın olmazsa olmazı güneş solda yükseliyor ve tüm samimiyetiyle iyi bir hafta geçireceğimi söylüyordu. ağaçlar dilsiz kalmış, yapraklar kış uykusuna yatmıştı. yeşillikler arasında tek başına kalmış şirin ev, bacasından tüten dumanla makiniste selam duruyor, sırtını döndüğü için gizemli bir hal almış olan kadın, clint eastwood ışığında yüzünün ipuçlarını veriyordu. etrafa bakınmayı sürdüren ben yazının devamı için kullanacağım kelime ve cümleler arıyordum. aradıklarım tuzlukta da olabilirdi, ekmek sepetinde de, ray restoranın fiyat listesinde de... her an her saniye binlerce kelime geçiyordu etrafımdan ama ben göremiyordum. üstüne yol yapılmayı bekleyen demir yığınları güneş ışınlarını kırıyordu. ben de kendime uyumak için yol yapıyor, erken kalktığımı ve hastalığımdan ötürü yorgun olduğumu anımsatıyordum. üst üste esnemelerle de ısrarcı olduğumu kanıtlıyordum. derken kanıtlara kayıtsız kalamadım ve kalkma zamanımın geldiğini düşünüp korhan abay'a benzeyen garsondan hesabı istedim. hesap geldi, bahşiş yerine esnemelerimi ve yorgunluklarımı bıraktım. garson: "gerek yoktu, aynılarından bende de var" deyince şaşırdım. gerçekten uykusuz ve yorgun olmalıydım. paltomu giydim. 4. perona doğru ilerledim. geçerken garsona: "benimkiler seninkileri döver ama" dedim. cevap vermedi. içimden "bi de verseydin" dedim ve gittim. aklımda kalan garson görseli hala korhan abay'a benziyordu. bundan sonra garsonlar da benim için ikiye ayrılıyordu; korhan abay'a benzeyenler ve korhan abay'a benzemeyenler...

16.12.11

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder