5 Ocak 2012 Perşembe

mutlu yıllar içimizdeki şeytan!

ne boktan bir başlangıç... yeni yılın ilk günü karanlık bir şehir gibi çöküyor üstüme. ne güzel başlamıştı oysa tam 1 sene öncesinde. daha fazla geç kalmamam gerektiğini fısıldayan bir dürtü ile uyanıp, ilk uçağa atlamış, başkentin soğukluğunda beni ısıtmasını umduğum gözlerin sahibine koşmuştum. iyi ki de koşmuştum. o heyecanı iliklerime kadar hissetmiş, onu görmenin hazzını doruklarda yaşamıştım ve ısınmıştım. ama şimdi üşüyordum. gece bir türlü geçmek bilmeyen yeni yılın ilk nöbetinin ardından uyuyup uyanmış, yarım yamalak bir kahvaltı ve soğuk bir traşla tekrar nöbete gelmiştim. yağmur liverpool'daki liman işçilerini ıslatıyormuşcasına çok uzaklarda yağıyordu. ben de o "çok uzaklarda" olmak istiyordum artık. yetmişti burada geçirdiğim zaman. alıp başımı gitmeyi, gerçek anlamda özgür olmayı hayal ediyordum. geçen sene bugün yaptığım şeyi yapmak istiyodum deliler gibi. ama bu sefer zincirlerim vardı. yeni yapılmış ıslak bir nöbet kulübesinden dışarı çıkamıyodu hayallerim. onlar da üşüyodu. ben ayaklarımı bile ısıtamazken aklımı nasıl ısıtacaktım ki zaten? oturup üşümekten başka çarem yoktu. o kulübenin içindekilerden ibarettim. yeni yılın ilk sabahı kendimi bu kadar güçsüz ve savunmasız hissedeceğimi nerden bilebilirdim. eski gücümü geri istiyodum. bunun için biraz cesur olmak lazımdı. ama benim kimseye "mutlu yıllar" diyecek cesaretim bile kalmamıştı. mutsuzluğun piyangosu yine bana vurmuştu. ikramiyeyi de yarı yarıya paylaşmıştık başkentteki bir talihliyle. oysa ikimize de amortiden çıkma küçük bir mutluluk yeter de artardı. hiç bulaşmasaydık keşke şu şans oyunlarına. hiç kanmasaydık şu içimizdeki şeytana. olan olmuştu ama. şeytanın bu sene ne giyeceği bilinmezdi fakat mesaiye erken başladığı söylenebilirdi ilk günün son satırlarında...

01.01.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder