yağlı gravürlerle dolu michelangelo turuncusu bir yelek ben denize düşersem diye üzerimdeydi ve zaten geçmeyen nöbet dakikalarımı ve bedenimi daha da ağırlaştırıyordu. gerçek hayatta bir türlü rastlayamadığımız şu ajanlar kek kalıplarına sıkışmış amerikan filmlerinde yine suikastleri engelliyor, 6 yaşına yeni basmış bir çocuk da birkaç sene sonrasında beyzbol takımında oynamanın hayallerini pişiriyordu. bense çocukluğuma damgasını vurmuş ninja kaplumbağaların pizza sipariş ettiğini sandığım logar kapağının üzerindeki su birikintisinde ayağımla vurduğum taşları kaydırıyordum. çizgi filmlerle devam ettim sonra. tom ve jerry'nin eve hapsolmuş sitcom tadındaki bölümleriyle değil de, dış mekanlarda çekilen ve tom'un kafasına tonlarca ağırlıktaki demirlerin düştüğü bölümlerle... hani tom'un birkaç adım attıktan sonra havada olduğunu anlayıp, seyirciye bakıp yere düşerken çaresizce el salladığı bölümlerle... işte ben de tam olarak o çizgi film seti gibi olan ve her an herkesin başına bir şeyler düşmesi muhtemel bir yerdeydim. eğer burada çekmek isteselerdi bölümü sevimliliği arkasına sığınmış jerry'yi yakalamasında yardım ederdim tom'a. şikeciydi zaten jerry. hep kazanacağını bilirdik. o da road runner gibiydi. bik bik ötmezdi ama o. road runner da yakalanması en zor çizgi film kahramanıydı herhalde. coyote onu yakalamak için ne pahalı prodüksiyonlara girmişti. acme ürünlerinin alem-i cihanını sipariş etmişti de hiçbiri işe yaramamıştı. elimde olsa ona da yardım ederdim. maddi manevi hem de. tam ben bu iyi niyetli satırları karalarken, insaniyet satırlarına hiç aşina olmayan albayın meymenetsiz suratını gördüm yaklaşık 15 metreden. defterimi hemen cebime sıkıştırdım. adeta havada yürüdüğümü ilk adımda farketmiş ve düşmekten son anda kurtulmuştum. o tonluk demirlerden birini kafama düşürecek kadar sert bakışlar çocukluğumun çizgilerini silivermişti bir anda. sanırım albay bozuntusuydu çocukların topunu kesen amca da. adam akıllı canımı sıkmıştı pezevenk herif. çocukluğumu da alıp gitti sonra. gitsin de ne olursa olsun gitsindi zaten. ben yeniden dönerdim çocukluğuma. netekim döndüm de. bu sefer daha kalın çizgilerle hem de. haftasonu çizgi filmleri izlemek ve kumandayı ablamdan kapmak için erken kalkışlarımı, annemin yufka almam için beni mandıraya gönderişlerini ve benim her seferinde hız rekoru kırma deneyişlerimi, babamın geç kalkmasına rağmen yaptığı peynirli yumurtadan hep daha fazla yeme isteğimi, o sırada misafir odasından seslenen zülfü'yü, sonrasında da sokağa fütursuzca fırlayışımı hatırladım.
tüm bunların olduğu bütün haftasonu sabahlarını özledim yüzümde tatlı bir hüzünle. sonra döndüm o sabahlardan çok uzak kalmış bir günde gökyüzüne ve "bitsin artık şu askerlik" dedim.
04.01.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder