6 Kasım 2011 Pazar

ben pazartesi; nasılım?

şeker erimelerinde sabah kayboluşları... çayı karıştırırken dalıp giden insanlardan oldum iyice. gece boyu yağmurla sevişmiş toprak, bir pazartesi sabahına göre fazla güzel kokuyor. sevişme sonrası kıçımı koyacak yer bile bırakmamışlar. gerçekten ateşli bir gece olmuş. neyse ki birkaç parça uykusuzluk üzerinde kıçımı soğutabiliyorum şimdi. az önceki muhteşem sessizlğin esamesi henüz anaokulu sıralarında. iş makineleri ve arabalar insanlardan bile kaba. mutsuz evlerden sendrom sokaklarına hücum eden dertlere derman yok. genel anlamıyla pazartesi çok konuşuyor. bu yüzden sevilmediğini anlamak kolay. üstelik müşkülpesent bir kralcının şikayet hastalığı kadar gerekesiz ve sevimsiz. çok konuştuğu için kaybedenlerden. kaybedenler sevilmiştir oysa bu topraklarda. ben de kaybediyorum sanki; gürültücü bir pazartesi gibi görülüyorum sevgili tarafından. susayım bari diyorum ama hangi sesi bastıracağımı bilemiyorum. (gerçekten pazartesiyim) susmak için düşünmemek lazım diyorum ve aklımı gezintiye çıkarıyorum. kısa sürüyor pazartesi gezmesi. pazartesi gezmesi mi olurmuş diye kızıyorum kendime. kaçamıyorum bir türlü. sevgiliyi düşünmekten kaçmaya çalışmak, düşünmekten daha zor geliyo. kaçarken korkuyorum çünkü ve her seferinde de yakalanıyorum. en azından elindeyken korkmama gerek yok diyorum, çaresiz teslim oluyorum...

10.10.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder