6 Kasım 2011 Pazar

şehir balık kokuyordu, ama balıklar yoktu...

güneşi ilk kez bu kadar çaresiz görüyorum. dolunay kisvesinde ışınlarını saklamış, ara ara kendini tedirgin bir şekilde gösterip kayboluyor. sanki bir suç işlemiş, suçu da ayın üstüne atıyomuş gibi. kimse bu saatte ayın olmıyacağını bilir halbuki. gerçekten insanlara çok uzak olduğunu kanıtlıyor güneş. onları kolayca kandıracağını düşünüyor. oysa insanlar kendilerini kandırmakla meşguller zaten. (asırlardır) balık tutuyorlar akıllarınca ve gerçekten de tutuluyorlar balıklar tarafından karınlarını doyurdukları için. oldukça ciddiler ki dalga yapanlara isyan ediyolar kısmetlerini kaçırdıklarından gerek. dalga yapanlarsa gerçeği biliyolar, o yüzden hiç umursamıyolar serzenişleri. daha fazla dalga yaparak uzaklaşıyolar, dalgaların sesi uzaktan hoş geliyor. martılar da bir tablo ya da fotoğraf karesine girmek için ordalar sanki. onlar da kandırıyolar balıkçıları. martılar en önemli ipucuydu halbuki burada balıkların olduğuna dair. yanlış iz sürmüş anlaşılan balıkçılar. onlar da güneş gibi amatörler. bu yüzden anlaşıyor olmalarını anlamak zor değil. zor olan güneşin ne zamandır yalan söylediğini anlamak. arka masadaki 700 yıldır çeneleri yoran muhabbet kadar eski mi mesela? ya da balıkçıların varlığı kadar. bilemiyoruz şimdilik. 150 metre sağdan habersizce geçen dostlar gibi saklanıyor gerçek ve başka şehirlere kaçıyor demirlerin soğukluğunda, başka dostlarla dolu eski bir şehre. kızdığımdan ya da üzüldüğümden değil sadece yalnız olduğumdan soruyorum bunları. güneş eski bir şehirde batarsa diye diyorum; "gerçeği ben biliyorum".

29.10.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder