24 Temmuz 2010 Cumartesi

FUTBOLUN HİPPİSİ: George Best



Okurken dinlenilmesi tavsiye edilen parçalar:

The Beatles…………..All You Need Is Love
Rolling Stones…………………..Satisfaction
Rolling Stones…………………Paint it Black



1960’lar ve 70’ler… İkinci Dünya Savaşı; gidenlerin geri dönmediği, dönenlerin ise eskisi gibi olmadığı, bıkmış, yitik bir kuşağı henüz arkasında bırakmıştı ki, bu kuşağın bazı çocukları, savaşa inat hala umut olduğunu söylemeye hazırlanıyordu. Savaşa, iktidara karşı
‘make love not war’ yani ‘savaşma seviş’ sloganı ile kendilerini konumlandıran bu insanlar hippilerden başkası değildi. 60’ların başından itibaren Beatles, Rolling Stones, The Who gibi grupların şarkılarıyla yetişen bu kuşağın felsefesi kişisel özgürlük üzerine temelleniyordu. Onlar için ihtiyaç olan tek şey aşktı. Bunu da Beatles’in ‘All You Need is Love’ dizelerinden dillerine pelesenk etmişlerdi. Özgür sekse, uyuşturucuya olan düşkünlükleri ile çok fazla eleştiri almışlar ve bu konulardaki tabuları yıkmışlardı. Cinselliğe bakışlarının temeli, Federico Fellini ve Michalengelo Antonioni filmlerinin kadına, daha doğrusu erkeğe bakışıydı sanki. İtalya’dan tüm dünyaya yayılmış olacak ki; cinsel özgürlük ve feminizm kavramlarına getirdikleri ve değiştirdikleri bakış açıları Hippiler tarafından sahiplenilmişti bile. İronik anlatımlarıyla sadece kadın-erkek, şehvet, doyumsuzluk kavramlarıyla kısıtlı kalmayıp, sosyal statü göndermeleri de yapmış ve bu yolla sosyal kaygılarını da belirtmişti iki İtalyan. 60’ların ikinci yarısında oluşmaya başlayacak olan Hippi akımının da alt yapısını buralardan aldığı söylenilegelir. Tam da bu sıralarda Belfast‘ta bir yerlerde doğup büyümüş 13 yaşındaki futbol hippimiz, Manchester United’ın yıldız avcısı Bob Bishop tarafından henüz keşfedilmemişti. Belfast demişken aklımıza ilk gelen; savaş sonrası açlıkla boğuşan yorgun bir kent ve Protestanlar ile Katoliklerin hiç bitmeyen savaşları... Best de utangaç bir Protestan olarak yaşamını sürdürmekteydi. Kimsenin tavuğuna kış demez, etliye sütlüye pek karışmazdı. Gittiği dil okulunda iki mezhepten de insanlar olmasının onu başlangıçta zorladığı bilinir. Ama okulda onu asıl zorlayan, okulun bir futbol takımının olmamasıydı. 15 yaşına geldiğinde hafta sonları oynadığı takımın maçını Bob Bishop’un da izleme zamanı artık gelmişti. Maçı izleyen ve Best’in attığı iki golü gören Bishop, telgrafı çoktan Manchester United menajeri Matt Busby’ye çekmiş ve Best‘in İngiltere macerasını başlatmıştı. 1963’te İngiltere’ye geldiğinde, inanılmaz yeteneği ve biraz büyüdükten sonraki seksiliği, birçok derginin kapağı olması için çok da bir şey yapması gerekmediğini gösterir gibiydi.‘ Futbolun James Dean’i ‘ , ‘Beatle’ların Beşincisi’ adanın en sansasyonel ismi olmuştu artık. İkinci Rolling Stone olarak da anılan Best’in oyunu, Mick Jagger’ın vokaliyle birleşen Keith Richards’ın ritmleri gibiydi sanki. Kendi de öyle düşünüyor olacak ki sahibi olduğu gece kulüplerinde Rolling Stones plağı hiç durmadı. Dünya’da İsa’dan daha ünlü olduğu söylenen Beatles’tan bile daha ünlüydü. O da Beatles gibi macerasını Amerika’da devam ettirecek ve ününe ün katacaktı. İzlediği filmlerin etkisinden mi yoksa Hippi akımının etkisinden mi bilinmez sekse ve alkole aşırı derecede düşkündü. Freud yaşasaydı, en çok onun psikanalizini yapmak isterdi herhalde. Beş yüz’den fazla kadınla yattığı rivayet değil bir gerçekti. Onu Ada’da açtığı iki tane gece kulübünden, yanında çalışanların ertesi gün masalardan topladığı iç çamaşırlardan ve de keşke olmasa dediği canlı yayında spikere seks teklif etme vakasından rahatlıkla anlayabiliyoruz. Hippi gibi yaşayan bir futbolcuyla karşılaşmamış bir dünya için, aldığı kupalar, adının hakkını verircesine kazandığı en iyi futbolcu ödülleri 1974’te her şeye rağmen anlamsızlaşmıştı. Çünkü kulübü Manchester United onu kovmakta bulmuştu çareyi. Futbolu çok farklı yorumladığı, standart futbolcu tabularını yıkmasından fazlasıyla belli oluyordu. Dönemim etkisi bu ya, belki de alıp çantasını o da katılmalıydı doğuya giden hippilere, Belfast’ da başladığı yolculuğunu, Hindistan’da bir yerlerde bitirmeliydi. Ama o Amerika’ ya gitmeyi tercih etmişti. Pele’yle karşılıklı oynama şerefine erişmişti. Pele bile onun için en iyi sıfatını kullanmaktan kaçınmamıştı. Hala Amerika’da daha fazlasını istemeye devam etti Best. Tarzından ödün vermediğini açtığı Bestie’nin Plajı’nda daha fazla kadın, daha fazla kumar, daha fazla viski felsefesiyle devam ettirdi.


Tüm bu yaşamının içinde kendini sorgulamasına sebep olan sayılı ama sürekli olaylardan biri dünya güzeliyle küvetteyken içeri giren görevlinin ‘Nerede hata yaptık?’ sorusu olmuştur. O anda kafasını şampanya dolu suya sokan Best, Belfast’ ı ve bir gün için bile, o olmak isteyen çocukları görmüştü. Bu, kendine kaldığı zamanlarda hayatını birçok kez sorgulamasına sebep olmuş ve ölene dek onu yalnız bırakmamıştır. Herkes o olmak isterken, dünyaya bir daha gelse George Best olmak istemeyen tek insan ‘O’ idi. Ve ölüm ona çok yakınken şu sözlerle bunu destekledi: ’Kimse benim gibi ölmesin’...

"f" dergisinden yararlanılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder