Babam ve Apo amcanın bizi gezmeye götürdüğü günler vardı.
Kırmızı bi reno’nun içinde
3 çocuk çook mutlu olurduk o gezmelerde.
Ablam, ben, Çisem.
Haftanın bi günüydü sadece.
Ama hep aynı günü.
Sonra o günler geçti.
Bugünler geldi.
Ama bugünlere Apo amca gelemedi.
O günler hep Perşembe’ydi.
Pazartesi’ye en uzak.
Cuma’ya en yakın.
Ne güzel gün di mi Perşembe?
Akşama yemekte anne patatesi ve köftesi olduğunu
bilmek gibi.
Ya da okul gezisine çıkmadan önce odada kiminle kalıcağını
düşünmek gibi.
Tatilin ilk gününde odaya eşyalarını bırakmak,
cipsten çok içinden çıkan tasoya yükselmek gibi.
Hiçbir günde yok Perşembe’nin havası.
Mesela Cuma’nın acelesi, Cumartesi’nin ne yapsak’ı var.
Pazar’ın yarın Pazartesi’si, Pazartesi’nin başlı başına kendisi, Salı’nın
sallanması, Çarşamba’nın arada kalması…
Hepsinin bi derdi var.
Ama Perşembe’ler öyle mi?
Dertsiz, tasasız, çekilişsiz, kurasız.
Bana kalsa her gün Perşembe olsun.
Hatta en kötü günümüz Perşembe gibi olsun.
Konuştuğun, seviştiğin, buluştuğun...
Herkes Perşembe gibi olsun.
Bugün Perşembe.
Perşembe’yi sev, Perşembe gibi ol.
Perşembeler hep güzel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder