1 Kasım 2020 Pazar

Her Zaman Güzel Değilsin

İlkokula ya 1 ya 2 gün geç başlamıştım. Niye olduğunu hatırlıyorum. Annemin en iyi sınıfa düşmem için belirlediği bi' taktikti. Sonuçta 5 sene aynı öğretmenle okuyacaktık. Önemliydi. İşe yaradı, en iyi sınıfa düştüm. 1-A. İçeri girdim. Ders başlayalı olmuştu. Öğretmen, bu da yeni arkadaşınız diyip ismimi söyledi. Beklemediğim bir şekilde alkışladı tüm sınıf. Sonra, o kısa süre ayakta kaldığımda seçtiğim yüzlerden birinin yanına oturdum. Yüzünde doğum lekesi vardı! İlk sıra arkadaşımdan biraz korkmuştum. Sonraları iyi arkadaş olduk. Benden iyi futbol oynardı. Benden daha zekiydi. Ama yakındık tabi, burun farkıyla geçerdi beni. Çok fazla sınıf maçı yaptık. Çok maç kazandık aynı takımda. Evlerimize de gittik geldik. Ona bir gün "Hula" adlı bir cipsten ikram etmiştim bize geldiğinde. Çok kalmamıştı, ödevi bitirince gitmişti. Daha fazla kal diye ısrar etmiştim. Biraz daha kalsa bi şeyler değişir miydi? Zaman bükülür müydü? Bilmiyorum. Babasını, annesini, kardeşini çok net hatırlıyorum. Hiç küfür etmezdi. "Dünyanın en iyi insanı" diye başkalarına anlattığınız insanlar vardır illa ki, bilirsiniz işte. Onlardandı. Yazısı çirkindi. Kalemi yamuk tutar, harfleri bi garip yazardı. Gözümün önüne geliyo yazısı, tarif edemem ama net görebiliyorum şu anda. Peki niye yamuktu yazısı? Alın yazısı böyle olacağı için mi? Ya da "yaralarım benden önce de vardı, ben onları bedenimde yaşamak için doğmuşum" diyen şairi haklı çıkarmak için mi? Bilmiyorum. Yıllardır görmüyodum. Şimdi görüyorum; eşi ve 2 yaşındaki dünya tatlısı çocuğuyla birlikte göçük altında kalmış, ardında bıraktığı mutlu aile fotoğrafını görüyorum. Ve kahroluyorum. İlkokuldaki ilk sıra arkadaşımı kaybettim. O her şeyini kaybetti. Ailesini düşünemiyorum. İçimde bi korku, garip bi his, tarif edemiyorum... Her geçen gün, sevdiklerimi kaybetmekten daha çok korkuyorum.